ADNAN DEMİRTÜRK’ÜN HAYATI

Gitmek güzeldir… Eğer gidilen sevgili ise; Üstelik En Sevgili ise… Gitmek daha da güzeldir. Güzeldir, yeryüzünün bütün renklerini, bütün tatlarını, bütün seslerini, bütün iklimlerini, bütün sözlerini, onları put belleyenlerin masasına atarak, Özlenen’e gitmek… Geride silinmeyecek ayak izleri bırakarak. Bildiriyi ulaştırarak. Muştuyla..

25 Mart 1965 yılında Trabzon Vakfıkebir’de doğdu. Sırasıyla Merkez Kemaliye İlkokulu( Kemaliye Adnan Demirtürk İlkokulu) ve Ömer Nakkaş Ticaret Lisesini bitirdi. Gönlünden İlahiyat Fakültesi geçiyordu ama O’na Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olmak nasip oldu.

1986 yılında Mekteb-i Mülkiye İşletme mezunu idi. Kısa dönem olarak askerlik hizmetini tamamlayan Demirtürk, Konya’da kısa bir süre Fabrikada muhasebeci olarak çalışmaya başladı.

Ancak kutlu davet ulaşmakta gecikmedi ve Adnan ağabey 1987’de gözbebeğim dediği Vakfıkebir’ine geri dönmüştü. Bu dönüş, bir neslin yetişmesine filiz, bir meşalenin tutuşmasına kıvılcım idi. Selam muhasebe bürosunu kurdu ve kutlu bir yolculuğa start verdi.

Maddenin Manaya Hizmeti diyerek çıktı yola. Hedef açısı tam bir gençlik yetiştirmekti. İdeal insanı, mefkure insanı olmaktı hayatı anlamlı kılan. Her insan bir nizamdır demişti.

Kendisini hazırlamıştı. İmanın kuvvetlenmesi için belâ, musibet ve zulüm lazım geleceğini; böyle durumlarda da gizli kuvvetlerin, saklı enerjilerin ortaya çıkacağını anlatmıştı sevdalısı olduğu gençlerine. Sevdası Türkiye olan bir gençlik için. Hedef, şartlar ne olursa olsun işin delisi olmaktı. Zorluklar tahammül, dayanıklılık ve sebatla aşılacaktı.

Ne yapılacak, kim yapacak, nasıl yapacak, ne zaman yapılacak, netice ne… Sistemli çalışmak, teşkilat ruhu, disiplin, itaat onunla özdeşleşmiş kavramlar idi. Tıpkı sakalı, lacivert elbisesi, yakasız gömleği ile olduğu gibi. Teşkilat; inanç, gaye ve hareket demekti.

Muhabbetle sarıldığı gençlere, o dayanılmaz elektrik çoktan aktarılmıştı bile. Durmak beklemek yoktu. Artık her an bir faaliyet, her gün yeni bir vazife, her saniye büyüyen bir heyecan vardı. Vazifeler saatlerden fazlaydı. Tutulan her iş silkeleniyor, ardından yenileri geliyordu. Asla tek kişilik bir ordu olmaya çalışmadı. Varı yoğu gençleri idi.

Her kademedeki görevin bir başka eğitimi vardı. Ve bir gün belki de en önemli eğitimini verdi. Hayatını hak davaya, liderine ve Adnan ağabeyine adamış olan bir gencine kendi makamını devretmiş ve Bugüne kadar size kumandanın nasıl olacağını gösterdim. Şimdi ise askerin nasıl olacağını gösteriyorum. demişti. Nurettin Şar’ı Reis Bey yapan bu olay, aynı zamanda onun gencine verdiği önem ve değerin en güzel örneğidir.

Devamlı çalışıyor; ya okuyor, ya düşünüyor, ya da yazıyor, hiç kimsenin boş oturmasını istemiyordu. Mükemmel bir not alma ve çalışma sistemi vardı. Eline geçen bütün imkanları gençlerine ve kitaplarına harcardı.

En çok sevdiği ve sık sık tekrarladığı mısralar vardı;

Biz gelmedik kavga için

Biz işimiz sevgi için

Hakk’ın evi gönüllerdir

Gönüller yapmaya geldik

Gülden bir pazar kurmuşlar

Gül alırlar gül satarlar

Gülden terazi kurmuşlar

Alanlar gül satanlar gül

Bir yayla programında gençler için çırpınırken yeni bir kutlu vazifenin daha müjdesini aldı. Görev Ankara’da idi. Millî Gençlik kendisine emanet ediliyordu. Karargah başkanlığı yaptığı zamanlarda kokusunu almıştı liderin bir kez. Bu vuslat müjdesiydi sanki.

Dünya, Millî Gençlik Vakfı’nın destansı bir faaliyet dönemine daha tanık oluyordu. Her zaman olduğu gibi bu işte silkelenmiş, vazifeler saatleri aşmıştı. Proje İnsan, Muhatap Kitle Gençlik …

Şöyle sesleniyordu gençliğine;

Arkadaşlar! İhlasla çalışalım. İhlas; dünya yansa içinde bir kalbur samanı bulunmamaktır. Yılmaz, yorulmaz, yıkılmaz bir gayretle çalışalım. Yorgunluk, bıkkınlık, ümitsizlik, karamsarlık, kırgınlık, küskünlük, dargınlık sözcüklerini bir paçavra gibi hayatımızdan söküp atalım. Az topluluğun sırrını bilelim. Sevginin galip gelmesi için çalışan insan; yani adam gibi adam olalım…

Ve vedalaşma vakti gelmişti…

Samsun’dan, her biri bir destan olan Bölge Sorumluları ve Şube Başkanları Toplantısından Ankara’ya dönüyorlardı.

Toplantıda, bir süre önce Hakk’a yürümüş olan MGV Trabzon Şube Başkanı Muammer TOPÇU hocamızı hatırlayarak, Kim bilir daha kadrolarımızdan kimler orada Hakk’a yürüyecek dediği Havza civarında, yine toplantıda tarif ettiği şekilde En Sevgili’ye kavuşmuştu.

Bir yanında Ahmet Zahit Turan, diğer yanında Talha Özcan Eyüboğlu… Rabbim, sevgilileri bir arada almıştı yanına. Arkada kalanların koltuk değnekleri çekilmiş; Adnan ağabeyin tarif ettiği antrenmanlar başlamıştı.

Korunacak bir emanetimiz, itaat edilecek bir manamız, yeryüzüne haykıracak davamız ve yolumuzu aydınlatan üç şehidimiz var. Şimdi bizler ona kavuşmanın heyecanı içinde, onun bizi denetlediği bilinciyle, onun bize öğrettiği şekilde, tıpkı onun gibi Lider’in izinde, tuttuğumuz işleri silkeleme ve onun ölümsüz destanını ötelere yaymanın telaşındayız.

Şehadetleri mübarek olsun

Milletimizin başı sağ olsun